10 Nisan 2009 Cuma

Terörün İdeolojik Gerçek Kökeni Materyalizm ve Darwinizm

Darwin, "insan çatışan bir hayvandır" şeklinde özetlenebilecek teorisiyle, şiddeti meşrulaştırdı.
Pek çok insan evrim teorisini, bilimsel delillere, gözlemlere ve deneylere dayalı bir teori zanneder. Oysa evrim teorisinin ilk fikir babası Darwin olmadığı gibi, teorinin kaynağı da bilimsel deliller değildir. Teori, antik bir dogma olan materyalist felsefenin doğaya uyarlanmasından ibarettir. Bugün de teori, kendisini destekleyen hiçbir bilimsel bulgu olmamasına rağmen, materyalist felsefenin ayakta kalması uğruna körü körüne savunulmaktadır.

Bu bağnazlık dünyaya çok büyük belalar getirmiştir. Çünkü Darwinizmin ve ondan sözde bir dayanak bulan materyalist felsefenin yaygınlaşmasıyla birlikte, "insan nedir" sorusuna verilen cevap değişmiştir. Bu soruya "insan, Allah'ın yarattığı ve O'nun öğrettiği güzel ahlaka göre yaşaması gereken bir varlıktır" cevabını veren insanlar, "insan rastlantılarla var olmuş, yaşam mücadelesiyle gelişmiş bir hayvandır" diye düşünmeye zorlanmışlardır. Bu büyük yanılgının faturası çok ağır olmuştur. Çünkü ırkçılık, faşizm, komünizm gibi dünyayı kana bulayan vahşet ideolojileri bu yanılgıdan güç bulmuştur. Bu bölümde Darwinizmin insanlığa getirdiği bu belayı inceleyecek ve bunun günümüzün en önemli global sorunlarından biri olan "terörizm"le olan ilgisini açıklamaya çalışacağız.

Darwinizmin Yanılgısı: "Yaşam Bir Çatışmadır"

Darwin, teorisini geliştirirken temel bir varsayımdan yola çıkmıştı: "Canlıların gelişimi doğadaki yaşam mücadelesine bağlıdır. Bu mücadeleyi güçlü olanlar kazanır. Zayıflar ise ezilerek yok olmaya mahkumdurlar".

Darwin'e göre, doğada acımasız bir yaşam mücadelesi, daimi bir çatışma vardı. "Türlerin Kökeni" adlı kitabına koyduğu altbaşlık da, onun bu görüşünü özetliyordu: "Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon ve Yaşam Mücadelesinde Kayırılmış Irkların Korunması." Dahası Darwin, "yaşam mücadelesi"nin insan ırkları arasında da geçerli olduğunu öne sürmüştü. Bu gerçekdışı iddiaya göre, "kayırılmış ırklar" bu mücadelede üstün geliyorlardı. Darwin'e göre kayırılmış ırklar, Avrupalı beyazlardı. Asyalı ya da Afrikalı ırklar ise, yaşam mücadelesinde geri kalmışlardı. Darwin daha da ileri giderek, bu ırkların dünya üzerindeki "yaşam mücadelesi"ni yakın zamanda tamamen kaybederek yok olacaklarını ileri sürmüştü:

"Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. Bu sayede ortada şu anki Avrupalı ırklardan bile daha medeni olan ırklar ve şu anki zencilerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar kalacaktır." 1

Hintli antropolog Lalita Vidyarthi Darwin'in evrim teorisinin, ırkçılığı sosyal bilimlere nasıl kabul ettirdiğini şöyle açıklar:

"Darwin'in ortaya attığı 'en güçlülerin hayatta kalması' düşüncesi, insanoğlunun kültürel bir evrim sürecinden geçtiğine ve en üst kademenin Beyaz Adam'ın medeniyeti olduğuna inanan sosyal bilimciler tarafından coşkuyla karşılandı. Bunun bir sonucu olarak, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Batılı bilimadamlarının çok büyük bir kısmı ırkçılığı şiddetle benimsediler." 2

Darwin'in İlham Kaynağı: Malthus'un Acımasızlık Teorisi

Darwin'in bir başka ilham kaynağı, İngiliz bir ekonomist olan Thomas Malthus'un "An Essay on the Principle of Population" (Nüfus Prensibi Üzerine Bir Deneme) adlı kitabıydı. Malthus kendi başlarına bırakıldıklarında, insan nüfusunun çok hızlı arttığını hesaplamıştı. Ona göre nüfusları kontrol altında tutan başlıca etkenler, savaş, kıtlık ve hastalık gibi felaketlerdi. Kısacası bu vahşi iddiaya göre, bazı insanların yaşayabilmeleri için diğerlerinin ölmesi gerekiyordu. Var olma, "sürekli savaş" anlamına geliyordu.

19. yüzyılda Malthus'un fikirleri oldukça geniş bir kitle tarafından benimsenmişti. Özellikle, Avrupalı üst sınıfın entellektüelleri Malthus'un zalimce fikirlerini destekliyordu. "Nazilerin Bilimsel Arka Planı" isimli makalede, 19. yüzyıl Avrupası'nın Malthus'un popülasyon ile ilgili görüşlerine verdiği önem şöyle aktarılmaktadır:

"19. yüzyılın ilk yarısında Avrupa'da yönetici sınıfın üyeleri, yeni keşfedilen 'nüfus artışı problemi'ni tartışmak ve fakirlerin ölüm oranlarını arttırmak için, Malthus'un fikirlerini nasıl uygulayabileceklerini planlamak üzere biraraya geldiler. Vardıkları sonuç özetle şöyleydi: "Fakirlere temizliği tavsiye etmek yerine tam tersi alışkanlıklara teşvik etmeliyiz. Şehirlerimizdeki sokakları daha dar yapmalıyız, daha fazla insanı evlere doldurmalıyız ve vebayı getirmeye çalışmalıyız. Ülkemizde köylerimizi durgun sulara yakın yapmalıyız, bataklıklarda yaşamayı teşvik etmeliyiz vs..." 3

Bu zalimce uygulamanın sonucunda, yaşam mücadelesinde güçlü olanlar zayıf olanları ezecekler ve bu şekilde hızla artan nüfus da dengelenmiş olacaktı. İngiltere'de 19. yüzyılda söz konusu "fakirleri ezme" programı gerçekten uygulandı. 8-9 yaşındaki çocukların günde 16 saat kömür ocaklarında çalıştırıldıkları ve binlercesinin kötü şartlar nedeniyle öldüğü bir endüstri düzeni kuruldu. Malthus'un teorik olarak gerekli bulduğu "yaşam mücadelesi", İngiltere'de milyonlarca fakir insana azap dolu bir ömür yaşattı.

Darwin, işte bu fikirlerden etkilenerek var olma savaşında güçlü olanların ve şartlara en iyi uyum sağlayanların galip geleceklerini öne sürdü. Söz konusu yaşam mücadelesinin doğanın meşru ve değişmez bir yasası olduğunu iddia ediyordu. Yaratılışı inkar ederek insanları dini inançlarını terk etmeye davet ediyor ve böylece "yaşam mücadelesi"nin acımasızlığına engel olabilecek tüm ahlaki kıstasları ortadan kaldırmış oluyordu.

Bireyleri acımasızlığa ve zalimliğe yönlendiren bu gerçek dışı fikirlerin yaygınlaşmasıyla, 20. yüzyılda insanlığın ödeyeceği bedel çok ağır olacaktı.

Darwinizmin I. Dünya Savaşı'nın Çıkmasındaki Etkisi

Darwinizmin Avrupa kültürüne hakim olmasıyla birlikte, "yaşam mücadelesi" kavramı da etkisini göstermeye başladı. Öncelikle sömürgeci Avrupa devletleri, sömürdükleri ülkeleri "evrimde geri kalmış ırklar" olarak gösterdiler ve yaptıkları işi meşru gösterebilmek için Darwinizmin açıklamalarını delil olarak öne sürdüler.

Darwinizmin siyasi etkilerinin en kanlısı ise, 1914 yılında patlak veren I. Dünya Savaşı'ydı. Ünlü İngiliz tarih profesörü James Joll, "Europe Since 1870" (1870'den Bu Yana Avrupa) isimli kaynak kitabında, I. Dünya Savaşı'nı hazırlayan faktörlerden birinin, o dönemdeki Avrupalı yöneticilerin Darwinist düşüncelere olan inancı olduğunu anlatır. Örneğin, Avusturya-Macaristan'ın Başkomutanı General Franz Baron Conrad Von Hoetzendorff, savaştan sonraki anılarında şöyle yazmıştır:

"İnsan sevgisini ön plana çıkaran dinler, ahlaki öğretiler ve (bu gibi) felsefi doktrinler, bazen gerçekten insanoğlunun yaşam mücadelesini zayıflatabilirler. Ama hiçbir zaman bu mücadeleyi dünyanın itici gücü olmaktan çıkaramayacaklardır. Dünya savaşının büyük felaketi, bu büyük prensiple tam bir uyum içinde gerçekleşmiştir. İnsanların ve devletlerin hayatlarının ana gücüyle oluşan bu savaş, aynen boşalması gereken bir yıldırım yükü gibi, doğanın bir kuralıdır."

I. Dünya Savaşı'nı başlatan Avrupa liderleri, Sosyal Darwinizmin etkisiyle, savaşın "biyolojik bir gereklilik" olduğuna inanıyorlardı.

Bu gibi bir ideolojik altyapıya sahip olan Conrad'ın neden Avusturya-Macaristan'ı bir savaş başlatmaya sürüklediğini anlamak zor değildi. Bu gibi düşünceler dönemin sadece askeri şahsiyetleriyle sınırlı kalmamıştı. Kurt Riezler, yani Alman Başbakanı Theobald von Bethman-Hollweg'in kişisel danışmanı ve sır dostu, 1914 yılında şöyle yazmıştır:
"Mutlak ve ezeli düşmanlık, insanlar arasındaki ilişkilerin doğasında vardır. Her yerde gördüğümüz daimi nefret, insan tabiatının bozulmasından kaynaklanmamaktadır, aksine doğanın ve yaşamın kaynağının özünde zaten bu vardır."

I. Dünya Savaşı generallerinden Friedrich von Bernardi ise, savaş ve doğadaki savaşım kanunları arasındaki bağlantıyı şöyle kurmuştur: "Savaş biyolojik bir gereksinmedir, doğadaki unsunların çatışması kadar gereklidir; biyolojik yönden yerinde sonuçlar verir, çünkü bu sonuçlar, varlıkların temel özellikleriyle ilgilidir." 4

Görüldüğü gibi, I. Dünya Savaşı, savaşmayı, kan dökmeyi, acı çekmeyi ve çektirmeyi bir tür "gelişme" olarak gören, bunları değişmez bir "doğa kanunu" sanan Avrupalı düşünür, general ve yöneticilerin yüzünden çıkmıştı. Tüm bu kuşağı bu kökten yanlış fikirlerle yıkıma sürükleyen ideolojik kaynak ise, Darwin'in "yaşam mücadelesi" ve "kayırılmış ırklar" kavramlarından başka bir şey değildi.

Birinci Dünya Savaşı ardında 8 milyon ölü, yüzlerce harabeye dönmüş şehir ve milyonlarca yaralı, sakat, evsiz ve işsiz insan bıraktı. Bundan 21 yıl sonra başlayan ve ardında yaklaşık 55 milyon ölü bırakan Nazi savaşının temeli de Darwinizme dayanıyordu.

"Orman Kanunları"nın Açtığı Yol: Faşizm

Darwinizm 19. yüzyılda ırkçılığı beslerken, 20. yüzyılda doğup gelişecek ve tüm dünyayı kana bulayacak bir ideolojinin de temellerini oluşturuyordu: Nazizm.

Naziler'in ırk teorisinin ve çatışmanın gerekliliğine olan inançlarının nedeni Darwin'in teorileridir.

Nazi ideologlarında da yoğun bir Darwinizm etkisi görülmektedir. Adolf Hitler ve Alfred Rosenberg tarafından şekillendirilen bu teori incelendiğinde, "doğal seleksiyon", "seçici eşleşme", "ırklar arası yaşam mücadelesi" gibi, Darwin'in "Türlerin Kökeni" kitabında onlarca kez tekrarlanan kavramlara rastlanır. Hitler, ünlü kitabı "Kavgam" (Mein Kampf)'ın ismini de, Darwinizmin yaşamın bir mücadele arenası olduğu ve bu mücadelede üstün gelenlerin hayatta kaldıkları prensibinden esinlenerek koymuştur. Kitabında özellikle ırklar arasındaki mücadeleden söz etmiş ve şöyle demiştir:

"Tarih doğanın kendi kendine oluşturacağı yeni bir ırksal hiyerarşi sonucunda eşi benzeri olmayan bir imparatorluk meydana getirecektir." 5

1933'teki ünlü Nuremberg mitinginde ise, "yüksek ırkın düşük ırkları idare ettiğini, bunun doğada görülen bir hak olduğunu ve tek mantıklı hak olduğunu" ileri sürmüştür.
Nazilerin Darwin'den etkilendikleri bugün konunun uzmanı olan tarihçilerin hemen hepsi tarafından kabul gören bir gerçektir. "Faşizm'in Yükselişi" (The Rise of Fascism) isimli kitabın yazarı Peter Chrisp de bu gerçeği şöyle ifade eder:

"Charles Darwin'in insanların maymunlardan evrimleştiği teorisi ilk kez yayınlandığında alay konusu olmuştu, fakat daha sonra geniş bir alanda kabul edilmişti. Naziler Darwin'in teorilerini... savaş ve ırkçılığı haklı göstermek için kullandılar." 6

Tarihçi Hickman da Hitler'in Darwinizmden etkilendiğini şöyle açıklar:

"Hitler katı bir evrimciydi. Psikozunun derinlikleri ne olursa olsun "Mein Kampf" kitabı bir dizi evrim fikrini sergiler, özellikle de en uygunların yaşam savaşı ve daha iyi bir toplum için zayıfların katledilmesi fikirlerine yer verir." 7

Bu görüşlerle ortaya çıkan Hitler, dünyayı eşi benzeri hiç görülmemiş bir vahşete sürükledi. Başta Yahudiler olmak üzere, pek çok etnik veya siyasi grup, Nazi ölüm kamplarında feci bir zulme ve katliama maruz bırakıldı. Naziler'in işgalleri ile başlayan II. Dünya Savaşı ise, tam 55 milyon insanın yaşamına mal oldu. Dünya tarihinin gördüğü bu en büyük felaketin arka planında, Darwinizmin "yaşam mücadelesi" kavramı yer alıyordu.

Kanlı İttifak: Darwinizm ve Komünizm

Sosyal Darwinizmin sağ kanadında faşistler yer alırken, sol kanadında ise komünistler bulunur. Darwinizm ile komünizm arasındaki bu ilişki, her iki "izm"in kurucularına kadar uzanır. Komünizmin kurucuları Marx ve Engels, Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yayınlanır yayınlanmaz okumuşlar ve kitaptaki "diyalektik materyalist" yaklaşıma hayran olmuşlardır. Marx ve Engels arasındaki mektuplaşmalar, her ikisinin de Darwin'in teorisini "komünizmin doğa bilimleri açısından temeli" saydıklarını göstermektedir. Nitekim Engels, Darwin'in de etkisiyle kaleme aldığı "Doğanın Diyalektiği" adlı kitabında Darwin'e övgüler yağdırmış ve "Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü" adlı bölümde evrim teorisine kendince katkılar yapmaya çalışmıştır.
Marx ve Engels'in yolunu izleyen Plekhanov, Lenin, Trotsky ve Stalin gibi Rus komünistlerinin hepsi de, Darwin'in evrim teorisini benimsemişlerdir. Rus komünizminin kurucusu sayılan Plekhanov, "Marksizm, Darwinizmin sosyal bilimlere uygulanmasıdır" adlı sözüyle ünlüdür. 8
Trotsky'nin ise "Darwinizm, diyalektik materyalizmin en büyük zaferidir" şeklinde açıklamaları bulunmaktadır. 9
Komünist kadroların oluşmasında "Darwinizm eğitimi"nin büyük rolü vardır. Örneğin Stalin'in, gençliğinde bir din adamı iken Darwin'in kitapları nedeniyle ateist olduğu da tarihçiler tarafından not edilen bir gerçektir.

Komünist rejimi Çin'de kuran ve milyonlarca insanı katleden Mao ise kurduğu bu düzenin felsefi dayanağını, "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve Evrim Teorisi'ne dayanmaktadır" diyerek açıkça belirtmiştir. 10

Darwinizmin Mao ve Çin komünizmi üzerindeki etkisi, Harvard Üniversitesi'nden tarihçi James Reeve Pusey'in, China and Charles Darwin (Çin ve Charles Darwin) adlı araştırma kitabında detaylarıyla anlatılmaktadır.

Kısacası, evrim teorisi ile komünizm arasında kopmaz bir bağ vardır. Evrim teorisi, canlıların bir tesadüf ürünü olduğunu iddia etmekle, ateizme sözde bilimsel bir dayanak sağlamıştır. Tamamen ateist bir ideoloji olan komünizm de bu nedenle kaçınılmaz olarak Darwinizme bağlıdır. Dahası, evrim teorisi doğadaki gelişmenin çatışma (yani "yaşam mücadelesi") sayesinde mümkün olduğunu ileri sürmekle, komünizmin temelinde yer alan "diyalektik" kavramını desteklemektedir.

Komünizmin bu "diyalektik çatışma" kavramının 20. yüzyıl boyunca yaklaşık 120 milyon insanı katletmiş bir "cinayet makinesi" olduğunu düşünürsek, Darwinizmin dünyaya getirdiği felaketin boyutunu daha iyi anlamak mümkün olur.

Darwinizm ve Terörizm
Buraya kadar incelediğimiz gibi, Darwinizm, 20. yüzyılda insanlığı felaketlere sürükleyen birçok şiddet yanlısı ideolojinin kökenidir. Ancak Darwinizm bu ideolojilerin yanında bir de, çeşitli dünya görüşlerine etki edebilecek çarpık bir "ahlak anlayışı" ve "yöntem" tarif etmektedir.
Bu ahlak anlayışının ve yöntemin temel kavramı ise, "kendinden olmayanla çatışmak"tır.

Bunu şöyle açıklayabiliriz: Dünya üzerinde farklı inançlar, farklı dünya görüşleri, farklı felsefeler vardır. Bunlar birbirlerine iki farklı bakış açısıyla bakabilirler:
1 Kendilerinden olmayanların varlıklarına saygı gösterebilir, onlarla diyalog
kurmaya çalışabilir, "insancıl" bir yöntem izleyebilirler.
2 Kendilerinden olmayanlarla çatışmak, kavga etmek, onlara zarar vererek avantaj kazanmak yolunu seçebilir, yani "hayvani" davranabilirler. "Terörizm" adını verdiğimiz felaket, bu ikinci bakış açısının bir ifadesinden başka bir şey değildir.
Bu iki yaklaşım arasındaki farkı irdelediğimizde, Darwinizmin insanların bilinçaltına aşıladığı "insan, çatışan bir hayvandır" telkininin son derece etkili olduğunu görürüz. Belki çatışma yolunu seçen insan ve grupların çoğunun Darwinizmden, bu ideolojinin prensiplerinden haberi yoktur. Ama sonuçta felsefi temeli Darwinizme dayanan bir bakış açısını benimsemektedirler. Onları bunun doğruluğuna inandıran şey, "bu dünyada güçlüler ayakta kalır", "büyük balık küçük balığı yutar", "savaşmak erdemdir", "insan savaşarak yücelir" gibi temeli Darwinizme dayanan sloganlardır. Darwinizm ortadan kaldırılırsa, bu sloganlar bir son bulacaktır.
Aslında Darwinizm kaldırıldığında, geriye "çatışmacı" bir felsefe kalmamaktadır.
Yeryüzündeki insanların büyük bölümünün inandığı her üç din de (Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam) çatışmacılığa karşıdır. Her üç din ahlakı da, yeryüzünde barış ve huzurun sağlanmasını amaçlamakta, masum insanların öldürülmesine, zulüm ve işkence görmesine karşı çıkmaktadır. Oysa Darwinizm, çatışmayı ve şiddeti, mutlaka var olması gereken, doğal, doğru ve meşru kavramlar olarak görmekte ve göstermektedir.
Dolayısıyla dünyamızı saran terör belasından kurtulmanın yolu, dinsizliğin çağımızdaki tanımları olan "Darwinizmin" ve "materyalizmin" fikri olarak yok edilmesidir.
Kaynaklar:
1.(Charles Darwin, The Descent of Man, 2. baskı., New York, A L. Burt Co., 1874, s. 178)
2.(Lalita Prasad Vidyarthi, Racism, Science and Pseudo-Science, Unesco, France, Vendôme, 1983. s. 54)
3.(Theodore D. Hall, The Scientific Background of the Nazi Race Purification Program)
4.(Anthony Smith, İnsan, Yapısı ve Yaşamı, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1979, s. 33)
5.(Henry Morris, The Long War Against God, 1989, s. 78)
6.(Witness History Series,The Rise Of Fascism, Peter Chrisp, syf 6)
7."Darwinism and the Nazi Race Holocaust", Creation Ex Nihilo Technical Journal 13 (2): 101-111, 1999)
8.(Robert M. Young Darwınıan Evolutıon and Human Hıstory, Historical Studies on Science and Belief,1980)
9.(Alan Woods and Ted Grant. "Marxism and Darwinism", Reason in Revolt: Marxism and Modern Science, London, 1993)
10.(Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt, 1977)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder